Kayıtlar

Şubat, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
İnsan neden uzaklaşır hayattan? Sevdiklerinden, düşmanlarından. Neden bu tahammülsüzlük? Bence benim fikrimce tek bir sebep var sadece dost bildiklerimizin düşman olup, düşman bildiklerimizin ise dost olması. İnsanın hele ki bu durum en önemli anda belli olması. İnsanı hayli üzüyor ve üzmek ile yetinmeyip yıpranıyoruz. Yıprandıkça hayattan soyutlanıp ortalıkta meczup gibi geziyoruz. En azından ben kendimden yola çıkıp diyorum bunları ki biliyorum dünya üzerinde milyar insan var bunun en kötü bir kısmı bu hayatı benimle aynı tadı yaşıyor. yoruluyor, yoruldukça da usanmıyoruz. Hep bir hata yüzünden yada başkalarının hataları bizi üzüyor. Diyeceğim o ki biz akıllanmayız. Hep bir üzüntü için yaşayıp gideriz. Ağlamak, sözler, özürler o kadar yalınlaştı, o kadar yaygınlaştı ki artık en önemli şeyleri yerli yerinde kullanamaz olduk, hayli ile hiç bir şeye güvenemez olduk. Masum duyguların, yalancı karakterleri olduk. Yabancılaştık her şeyden sırf bu yüzden. Yalnızlığı bu şekilde kazandı...
İşte bir hayatın dönüm noktası tüm bunlar.   Tam vazgeçtim diyorsun ve arkana bakmadan edemeyip dönüp bakıyorsun. Arkanda sadece koskocaman bir boşluk. Neyin boşluğu bu? Anlamıyorsun. Ama hissizleşiyorsun. Hayatta var oluşunu sorguluyorsun ama yine cevap bulamıyorsun. En acısı ise tüm yaşantıların kısır döngü gibi her şeyin tekrarı halinde, kısaca hissizleşiyorsun.    Oturuyorsun mesela, başlıyorsun benim gibi yazıp dökmeye... Bir şey elde edemiyorsun. Fakat içinde bir rahatlama oluyor. Garip olan ise nereden başlayacağın hakkında bir fikrin yok. Başından başlasan iyice dağılıp darma duman olucaksın, sonundan başlasan kendine haksızlık edeceksin. Nerede nasıl, ne yapacağını bilmiyorsun sende; benim gibi, bizim gibi...     Yalnızca kalp kırıklıkları ile kalıyorsun, kaldığın gibi de tükeniyorsun. Bir med cezir oluyorsun kalbin ile beynin arasında. Gece oturuyorsun misal bir kitap okuyorsun ve hiç yapmayacağın şeylere başlıyorsun; ağlıyorsun, sövüyorsun, çizi...